The New Yorker dergisi, son dönemde bir dizi sıradışı yazarıyla, özellikle güncel konularda gündem belirlemeye başladı: James Surowiecki (The wisdom of crowds: why the many are smarter than the few and how collective wisdom shapes business, economies, societies and nations [2004]), Clay Shirky (Here comes everybody: the power of organizing without organisations [2008]) ve tabii ki, Malcolm Gladwell (The tipping point: how little things can make a big difference [2000] , Blink: the power of thinking without thinking [2005] ve Outliers: the story of success [2008])... Condé Nast'ın diğer önemli dergisi Wired'in şef editörü Chris Anderson (The long tail: why the future of business is selling less of more [2006] ve Free: the future of a radical price [2009]) da, bunlardan ayrı düşünülmemesi gereken bir isim.
Gladwell geçenlerde yeni bir kitap çıkarttı (What the dog saw: and other adventures [2009]); ancak kitabın içeriği pek de öyle yeni değil. Kitap, yazarın The New Worker dergisindeki makalelerinde bir derleme aslında. Ancak çok güzel bir giriş ve iyi bölümlendirilmiş bir yapıyla oluşturulmuş bir derleme. Makaleler, elektronik olarak yazarın blogunda (http://www.gladwell.com) tıpkıbasım PDF dosyası olarak da mevcut.
Kitaptaki ilk makale, Ron Popeil adlı bir işportacının başarı öyküsü. Öyle işportacı deyip geçmeyin; "pitchman" adı verilen bu meslek Amerikan ekonomisinin önemli bir unsuru. Makaledeki bir cümle bunu çok açık olarak dile getiriyor: "Pazarlamayı ürün geliştimeden ayırmanın bir hata olduğuna inanıyorlardı..." (s. 4-5). İşte bizim de, inovasyon konusunda vurgulamaya çalıştığımız en önemli noktalardan biri tam da bu.
Yeni Ürün Geliştirme (NPD) ve Pazarlama bir bütünüdür. Ürünü pazarlanacak şekilde geliştiremezseniz, pazarlama yapmak için debelenip anlamsız mesajlar veren kötü makyajlar yaparsınız. Bunun da adına "sıradışı reklam" denir. Dahası, pazarlamacılarınız ve reklamcılarınız, ürünün nasıl geliştirildiğini bilmiyorsa, hangi ihtiyacı veya talebi adreslediğini akıllarından bile geçirmemişlerdir. Önce şablon ararlar. Yabancı şirketlerin yerel ofisleri, bu konuda çok rahattır örneğin. Şablonlar HQ'dan nasıl olsa hazır sunumlar ve hatta kitler olarak gelir. Bunların Türkçe'ye çevrilmesi bile gerekmez. Nasılsa, ajansın müşteri temsilcileri ve "kreatif" ekibiyle yarı Türkçe yarı İngilizce bir jargon geliştirilmiştir. Gazla, gitsin! Diğerlerinin işi de, YouTube'la beraber, biraz kolaylaştı. Bak YouTube'a; kim, ne yapmış. Onu da gazla, gitsin!
Peki, bunu kim mi yapıyor? Hanımlar-beyler, hadi parmakları görelim!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder